Litvanyalı Elena’nın Hikayesi (Regresyon Çalışması)

Geçmiş yaşamlarımız var mı yok mu emin değiliz. Ama geçmiş yaşamlara ait bilgiler var bilinçaltımızda. Bu bilgiler nereden geliyor?

Geçmiş yaşam bilgilerinin kaynağı hakkında üç ayrı teori var.

* Tekrar tekrar doğuyoruz.

* Kayıtlar atalarımızdan DNA yoluyla geliyor.

* Bilgileri kollektif bilinçten çekiyoruz.

Hangisi doğru?

Cevabı vermek zor fakat o bilgilere ulaşmak mümkün. Çünkü Regresyon çalışmaları yapıldığında, yaşanan hayattaki sorunların çözüme kavuşması mümkün oluyor.

Bizim için geçmiş yaşanmıştır, gelecek potansiyeldir.  Her iki tarafa da yolculuk yapmak mümkündür. Bu yolculuğu yapabilme tekniklerini kullanmak koşuluyla… Zaman algısı bizim için doğrusaldır. Fakat zamanın aslında çok yönlü uzanımlar ve sıçramalar ile var olduğu çoktan ispatlanmıştır. İnsan bilinci, zamanın içindeki bu farklı uzanımlara girip çıkabiliyor.

 Litvanyalı ünlü gerillalar Elena ve Alex’in Hikayesi

Hikayemizin kahramanı olan Oya, ilginç bir başlangıç ile tanıştığımız 30’lu yaşlarda başarılı, dinamik, meraklı ve güzel bir kadındı.

Durugörü eğitimi almak istiyordu. Durugörü eğitiminin birinci aşamasını bitirdikten sonra Neotimes zaman çalışması yapmaya karar verdik. Ondan, gerçek adını vermeyeceğim için “Oya” olarak bahsedeceğim.

Oya, daha önce evlenip ayrılmış, elbette gönül hikâyeleri yaşamıştı. Hepsinde gayet bilinçli ve soğukkanlı olarak yaralarını sarmayı başarmıştı. Bir tanesi hariç… Sevdiği ve onun yerine ölüme gitmeyi defalarca göze aldığı, fakat kendisini bırakıp başka bir kadını seçen bir adamı aklından çıkaramıyordu. Neden, diyordu… Sebebini algılayamamıştı. Ona karşı yaşadığı duyguların sebebini ve onu kurtarmak için kendisini ölüme atışını çözemiyordu. Üstesinden gelemediği bu sorunun kaynağını merak ediyordu.

Daha önce defalarca Neotimes çalışması yapmıştım. Birden fazla bedenlenme, kolektif bilinç ya da DNA kayıtları nedeniyle varlığımızda bulunan yaşam kayıtlarına ulaşıyorduk. Epeyce hikâye yaşadık bu çalışmalar sırasında. İlginç olaylar gerçekleşti. Neotimes çalışması yaptığımız kişiler, bu bilgilerin doğruluklarına kendi yaşam sorunları içinde ikna oluyordu. Elimizde nesnel veriler yoktu, sadece içsel onaylar vardı.

Örneğin dizi oyuncusu olup, istediği üne bir türlü kavuşamayan bir genç kız ile çalışırken, eski bir yaşamında sahneye çıkan çok bir güzel bir kız olduğu görmüştü. O kadar güzel ve ünlüydü ki, erkek arkadaşı bu durumu paraya çevirmek isteyerek, onu çok zengin bir adama satıp, terk etmişti. Yani çok ünlü olursa böyle bir durumu yaşayacağı korkusu, genç kızın önünde görünmeyen bir blokaj yaratıyordu.

Ama Oya ile yaptığımız Neotimes çalışması, hem beni hem onu, hem de tanıkları şaşkına çevirdi. Çünkü gerçekten yaşamış olan birilerinin bilgilerine ulaşmıştık. Her aşamasında aldığımız bilgileri teker teker onaylayan kanıtlar bulduk.

Oya’ya uyguladığım ilk seansta prosese girdiğinde birden bire çok soğuk bir ortam algıladık. O da ben de adeta donuyorduk. (Neotimes çalışmasında kişinin girdiği hikayenin içine ben de dahil oluyor ve gözlemleyebiliyorum). Neredesin diye sordum.

-Çok soğuk bir yerdeyim, savaş varmış ve bitmiş. Bu bir gerilla savaşı. Atının üzerinde duran zırhlı, mızraklı bir adam gördüm ama birden kayboldu. Bu adam çok eski tip kıyafetliydi.  Şimdi bir çadıra doğru gidiyorum, yaralılar var, çoğu çocuk. Ben onlara bakıyordum, hatta dikiş bile diktim, ama ben dikiş bilmem ki. Burası Litvanya ve 1951 yılındayız… Adım Evana. Ben bir gerillayım.  Çatışma bitti şimdilik ve eve gidiyorum.

Onunla birlikte evine doğru yola çıktık. Bir şehir burası, taş evler var, iki katlı. Dar bir sokağa girdi, yerler taş döşeli. Evini buldu, evin önünde bisikleti var. Evin üst katına çıktı, küçük iki odası var. Evi birden bire terk edip çıktığını söyledi. Masanın üzerinde tabak ve metal bir bardak olduğunu söyledi. Bir eski fotoğraf var, anne ve babasına ait olduğunu söyledi. Mutfağında iki kapılı  küçük bir buzdolabı var. Masanın üzerinde bir kağıt olduğunu söyledi. Üzerinde Lostly, lovely gibi bir şey yazıyor, L harfi kuyruklu imiş. Evini savaşa katılmak üzere aniden terk ettiğini söyledi. Evin dışarıya bakan penceresine doğru yürüdü. O anda Oya’nın yüz hatları değişti ve aniden ağlamaya başladı. Artin, ahhh Artin, onu öldürdüler dedi. Sokaktan yukarıya pencereye doğru bakan sarışın, renkli gözlü bir çocuğun yüzünü gördük. Oya katıla katıla ağlamaya başladı. Ben de onunla beraber. Artin’i askerler öldürmüştü ve o evini terk ederek kaçmıştı.Pencerenin önüne geldiğinde Artin’i ve geçmişini hatırlamıştı.  Bu acının artması sebebiyle Oya’yı bağlantıdan çıkardım ve sessizce kaldık bir süre. Artin’in ölümü ikimizi de sarsmıştı ve ağlıyorduk.

Kendimize geldiğimizde şunu söyledim. 1951 yılında dünyada savaş var mıydı ve Litvanya neresi?

Bir süre sonra kendimizi toparladığımızda bilgisayara girerek Litvanya’yı aradım. Bulduğum ilk bilgi, Litvanya’nın 2. Dünya savaşı sonrasında Ruslar tarafından işgal edildiği ve halkın gerilla savaşıyla Ruslar ile savaştığı oldu. Bu mücadele, dünya savaşı sırasında Almanlara karşı başlamış ve 1945 sonrası 1950 yıllarda Rus Ordusuna karşı olmuştu. Şaşırdım. Bir de Litvanya bayrağını görünce şaşırdım. Bayrağın üzerinde zırhlı mızraklı bir adamın sembolik resmi vardı. (Sonrasında o kişinin Litvanya eski kahramanı Kestutis olduğunu öğrendim)

Litvanya’da o döneme ait bir bilginin ya da yaşamın içine girdiğimizi anladım. Birkaç gün başka hiçbir araştırma yapmadım. İkinci seansa kadar bekledim araştırma yapma için. Zihnimin bilgi ile dolup, ikimizin de bilinçaltını etkilemesini istemiyordum.

İkinci seansta; Oya’nın o dönemde yaşayan bir genç kadın olduğunu, üniversite okumak için o kente geldiğini, anne ile babasının çiftlikte kaldığını, kendisinin öğretmenlik yaptığını, Artin’in ölümü ile gerilla olmaya karar verip evini terk ettiğini, ormanda defalarca Rus askerlerinden kaçtığını, Rus köpekleri tarafından kovalandığını anlattı. Alex adında bir eşi olduğunu, eşinin yakalandığını ve onu yaralı olarak kurtarıp bir çadıra bıraktığını, kendisinin de sahte kimlikle gizlice Rus ordusu içine girmeye çalıştığını ama yakalanıp dövüldüğünü, toprak altında bir yere kapatıldığını ve bebeğini düşürdüğünü anlattı. Tüm yaşadıklarını beraberce görüyorduk. Toprak altına kapatıldığı an donacağımı düşündüm, o kadar soğuktu. İkinci seansta bebeğini düşürdüğü an ağlarken yine bağlantıyı kestim ve bu zamana dönüş yaptık. Ben 2013′teyiz diyene kadar Oya kendine gelemedi.

Artık ciddi bir araştırma yapmanın zamanı gelmişti.

Sabahlara kadar Litvan kaynaklarını, kitaplarını, sitelerini ve yüzlerce gerilla fotoğrafını taradım. O dönemi ve gerillaları anlatan üç dört tane Litvan kitabını çeviri yaparak okudum.Farklı bir dildi ve çeviri yapmak çok zordu. Sonunda o kişilerin kim olduğunu buldum bir gece sabaha karşı. Bulduğum bilgiler ile dehşete düştüm. Verdiği bilgilerin bir teki farklıydı o da kendi adıydı. Adı Evana değil, Elena’ydı. Ama gerilla olduğu sırada en az beş sahte isim kullanmıştı. Ve en bilinen kod adı “Balanda” idi.

Evet, anlattığı olayların tümü harfi harfine doğruydu. Gerçekten Alex bir kere yakalanmış ve yaralı kurtulmuştu. (Hepsini burada aktarabilmek için roman yazmak gerek.) Soyadlarını da bir iki harf okunuş hatasıyla söylemişti. Alex’in tipini tamamen tarif ediyordu. Yanlarında olan üçüncü kişiden, bir başka erkekten de bahsediyordu. O kişi Baksys adında bir komutandı. Olayları, yıllarıyla hatta ayları ile anlatıyordu Oya…

Bulduğum yaşam hikayesini paylaşmalıyım burada artık.

Kadının adı: Elena Gendrolytė-Jurkuniene 1924 doğumlu. Vatansever bir çiftçi ailesinin kızı. 1941 yılında liseden mezun oldu ve aile çiftliğini terk ederek okumaya devam etti, öğretmenlik yapmaya başladı. 1948 yılında annesi tutuklanarak Sibirya’ya gönderildi. Elena sürekli sorgulanıyordu ve bir sorgulama öncesi kaçarak 1950 yılında partizan gerillalara katıldı. Bir çatışma sırasında yaralandı, bir çiftlikte bakılıp kurtarıldı. Elena partizanların çocuklarına öğretmenlik yapmaya başladı. Bu sıralarda Alexas Jurkūnas ile karşılaştı ve aşık oldu, evlendiler. Üç yıl birlikte birçok olay yaşadılar. 1952 yılının sonbaharında Alex ile birlikte bir sığınağa saklandılar. Bu sığınak çok önemli bir noktaydı.  Antanas Baksys isimli bir lider, Litvanya’nın kurtuluşu için farklı bir mücadele veriyordu. Bildiriler ve gazeteler (Liberty Bell) bu sığınakta Elena, Baksys ve Alex tarafından hazırlanıyordu. (Oya’nın bu yaşamdaki mesleği grafiker tasarımcı)

Bu sığınak defalarca Rus askerleri tarafından baskınla bulunmaya çalışıldı fakat başarılı olunamadı.  Ama 1953 yılının 17 Ocak günü aniden sığınağın etrafı sarıldı. Elena, Alex ve Baksys teslim olmamak için sığınaktaki önemli belgeleri yok edip, kendilerini öldürdüler.

Elena için, aşkı uğruna, aşkı Alex’in elinden öldü diye yazıyor Litvan kaynaklar. Birkaç söylence var nasıl öldüklerine dair. Komutan Baksys önce diğerlerini, sonra kendisini vurdu diyor bir tanesi. Diğeri Baksys kendisini vurdu, Elena ise Alex’in onu vurmasını istedi diyor. Onların ölümüyle gerilla hareketi çok büyük darbe almış ve Ruslar ülkeyi tamamen ele geçirmişler.

Bu bilgileri edindikten sonra Oya’ya hiç bilgi vermeden seanslara devam ettim. Tüm bilgiler onun anlattıklarıyla örtüşmeye devam etti ve en son seanstan önce Oya’ya bulduğum fotoğrafları gösterdim. Tüm fotoğrafları tanıdı ve çok şaşırdı. Bu arada söylemeliyim ki,  Oya, Elena ile çok benziyor, aynı bakış ve gülüşe sahip. Aşağıda paylaşıyorum.

 

Elena Gendrolytė-Jurkuniene

ELENA

 

Alex Jurkūnas

ALEX

 

Antanas Baksys

BAKSYS

 

 

Elena Öğrencileriyle

 

Elena’nın öğretmenlik fotoğrafı (Artin muhtemelen bu fotoğraftaki çocuklardan birisi)

 

 

Elena’nın evinde bulduğu mektubun bir örneği, Partizan ödül belgesi. Mektubun ilk kelimesine dikkat.

 

Elena’nın dahil olduğu yaşadığı bölgeki Kestutis örgütünün sembolü

 

 

Bir partizan sığınağı şeması ( Elena’nın öldüğü sığınağın hala korunduğu ve durduğu yazıyor kaynaklarda)

 

Partizanlar ormanda ( Oya, partizan arkadaşlarını ve ormanı ayrıntılarıyla anlattı)

 

Elena’nın ormanda Ruslardan kaçarken kullandıklarını söylediği at arabası üzerinde partizanlar (Arabayı ayrıntılarıyla anlattı)

 

Elena, Alex ve Baksys’ten sığınak baskınında geriye kalan basılı dökümanlar

 

Sığınakta ölü ele geçirilen  Alex, Elena ve Baksys

 

Tüm bunlar şok edici bilgilerdi ve günlerce kendimize gelemedik. Oya o kadar çok ayrıntılı bilgi veriyordu ki, ben kendi araştırmalarımda kaçırdığım bazı noktaları onun verdiği bilgiler sonrasında tekrar baktığımda şaşkınlık içinde doğruluyordum. Ama asıl şoku en son seansta yaşadık.

Bilinen sonda beklenmeyen gerçek

Neotimes ile ilgili bir tanıtım semineri verdim.  Bu seminer sırasında demo yapmak üzere onunla bir seans daha yaptım.  Seminere katılanlar son seansı bizimle birlikte yaşadılar. Bu çalışmanın amacı kişinin bu yaşamındaki sorununu çözmekti. Oya sevdiği adamın gerçek duygularını  ve neden terk edildiğini merak ediyordu. Sıkı durun bu noktada çok acayip bir gerçek var. O da şudur ki: Oya’nın sevdiği adam, tıpkı Alex gibi biraz gizli işler yapan birisi.  Oya, onun duyguları hakkında gerçek bilgilere ulaşamıyordu ve  bana gelip durugörü eğitimi almak isteyişinin gerçek sebebi de buydu.

Oya, çocukları çok seviyordu ama doğurmak istemiyordu. Bunun sebebi olarak da, “ya ona birşey olursa dayanamam”, diyordu.  Bu korkusu Artin’ i kaybedişiyle bağlantılı olmalıydı. Elena’nın karnındaki bebeğini kaybedişi gibi o da bir bebek kaybetmişti.

Kendisi çok görmüş geçirmiş, kurallı bir ailenin kızıydı ama sürekli direnişçi halk eylemlerine katılıyordu. Korkusuzdu, geçmişte güneydoğuya giderek oradaki halkın yaşantısına tanık olmak istemişti. Kişilik profili bu açıdan Elena ile çok benzeşiyordu. Tek bir şeyden korkuyordu tüm eylemlere katıldığında. Eylemler sırasında öleyim ama yakalanıp sorgulanmayayım, diyordu ve sorguya çekilmekten çok korkuyordu. Elena gerilla olmadan önce defalarca sorguya çekilmişti. Bir kez de yakalanıp sorgulanmış ve bebeğini düşürmüştü.

Oya, hiç bir alakası olmadığı halde silahlara ilgi duyuyordu ve öğrenmediği halde tüfek kullanabileceğini söylüyordu. Kendisi için istediği düğün, tıpkı Elena’nın Alex ile evlendiği düğün gibiydi.

Elena, Alex için kendisini defalarca ölüme atmıştı. Oya mantıksız bulduğu halde, bu yaşamdaki sevgili için, onun yerine ölmek istemişti. Yaşadıkları yerin etrafında onu öldürmeye gelirseler önce beni vursunlar diyerek dolaşmıştı. O sıradaki duygusunun sanki bir sığınakta saklanan eşi için sığınağın etrafında volta atmak olduğunu söylüyor.

Tüm bu durumlar, bu hayatında çözülmesini istediği şeylerdi. Bu yüzden son seansta Alex ile yaşadıkları ölüm anına gidecektik. Yani sığınak baskınına…  Oradaki ölümü yaşamadan bağlantıyı kesebilirdim, ya da oradaki ölümü yaşayacaktı. Seans öncesi buna karar verememiştim. Hangisinin onun  hayrına olacağına seans sırasında karar vermeyi düşündüm ve açıkçası çok heyecanlıydım. Hem bir sürü kişi önünde bir seans uygulayacaktım hem de ağır bir gerçek vardı yaşanması gereken.

Seans sırasında yine ormana ve o sığınağa gitti.  1952 yılı sonbaharında Baksys’in çok önemli bir eylem için tedirgin olduğunu anlattı. Sonra da sığınağın Ruslar tarafından sarıldığı Ocak ayına gitti. Sığınakta üçü dışında başka birisinin daha olduğunu ve Baksys’in önce onu vurduğunu söyledi. Baksys ile Alex’in kavga ettiğini, sığınağın yerinin Ruslar tarafından bulunmasının Alex’in suçu olduğunu söyledi. Adeta bir ajan olduğundan şüphe ettiklerini söyledi.  Komutan Baksys’in haklı olduğunu düşündüğünü ve kocası olmasına rağmen Alex’ e karşı soğuk olduğunu söyledi. Bu arada Baksys’in ailesinin Rusların elinde olduğunu, Alex’in tüm ailesinin öldüğü bilgisini de verdi.

Kavga sonucunda Baksys’in bir sürü belgeyi yaktığını, sonra da Alex’in önce kendisini vurmasını istediklerini söyledi. Ona güvenemediklerini, Ruslara yakalanırsalar onun konuşabileceğini söyledi. Ve karar verdikleri gibi önce Alex’in kendisini vurduğunu, sonra da Komutan Baksys ile kendisinin aynı anda birbirlerine bakarak kendilerini vurduğunu söyledi. Elena kendisini göğsüne dayadığı kısa bir tüfekle vurmuştu. Seans sırasında o anı gerçekten de yaşadı, tüfeği ateşledi, başı arkaya doğru hızla irkildi ve uzun süre hareketsiz kaldı. Adeta nefes almıyordu. Bağlantıyı bitirip önce ölümle ilgili kendisine telkin uyguladım ve 2013′e o ana döndük.

İzleyenler ve biz şaşkınlık içindeydik. İzleyiciler Oya’nın ölmüş olacağından korktuklarını söylediler, o kadar gerçek yaşanmıştı herşey. Ama ben herkesten çok şaşkındım, çünkü tüm kaynaklarda verilen ölümleri hakkındaki bilgiye uymuyordu son yaşananlar. Zihninden karışan bilgiler ile olduğunu düşündüm açıkçası.

O gece eve gelince komutan Baksys’in ve Alex’in aile bilgilerini bulmaya çalıştım. Haklarında ortak bir kaç bilgiden başka bir şeye ulaşamıyordum. Sonunda değişik arama teknikleriyle 2008 yılında yazılan bir makaleye ulaştım. Evet, Oya’nın verdiği bilgiler yine doğruydu. Baksys’in ailesi Rusların elindeydi, Alex’in tüm ailesi ölmüştü. Alex hakkında o güne kadar ulaşamadığım bilgilere ulaştım.

Ve…. evet, Oya haklıydı. 2008 yılında yazılan makalede, SSCB’nin yıkılması sonucu ulaşılan KGB raporlarına göre o sığınağın bulunması sadece bir ajanlık sonucunda olabilirdi ve Alex, bir KGB ajanıyla baskın öncesi görüşmüştü. Bu görüşme sonrasında çok önemli olan o sığınak Ruslar tarafından bulunmuştu. Komutan Baksys, İngiltere ve Amerika yetkilileriyle gizli görüşme yapıyordu Litvanya’yı kurtarmak için. 1952 sonbaharındaki çok önemli durum bununla ilgiliydi. Baksys eğer yakalanmasaydı belki de başaracaktı. Alex bir ajan olabilirdi, geçmişine bakıldığında bunun delilleri de mevcut bulduğum bilgiler arasında. Elena ile Baksys ikisi de öğretmenlik yapmışlar ve önceden tanışıyorlardı. Alex ise rütbeli bir asker olarak yetişmiş,  gerillalara sonradan katılmıştı. Sığınağa ise 1952 yılının sonbaharında dahil olmuştu.  Bu yüzden etrafları sarıldığında Baksys ve Elena , Alex’den şüphelenmişlerdi.  Sığınak baskınında gerçekten dördüncü bir kişi yaralı olarak kurtulmuş ve uzun yıllar Rusya’da kamplarda hapsedilmişti.

O makale Voruta adlı bir gazetenin 29 Mart 2008 tarihli sayısında mevcuttur. Merak eden bulup okuyabilir.

Bu hikayede içine düştüğümüz yaşamları incelerken, insan vahşetinin nerelere varabileceğini öğrendim. O yıllarda yapılanlar beş yaşındaki çocukların ağır işkenceyle sorguya tutulmalarına kadar varmış. Milyonlarca  insan kamplarda ölmüş, göç etmiş. Aileler dağılmış, açlık  ve sefalet inanılmaz ölçülerdeymiş.

Ve büyük bir aşk hikayesiyle anılan  o kahramanların, son anlarında yaşadıklarıyla asıl hikayenin nasıl geliştiğine tanık oldum.

Oya’ya gelince… O çok iyi, hayatına devam ediyor. Oya artık niçin durugörüye sahip olmak istediğini biliyor. Elena olarak ölürken Alex’in gerçek duygularının ne olduğunu merak ederek yaşamına son vermiş. Onu sevmiş miydi gerçekten Alex? Ajan mıydı ve ajanlığı gereği mi yanındaydı? Oya, oradaki zamanında sevdiği adamla birlikte öldü ve yaşamın değerli olduğunun, kendisine verilen bu hediyeyi kendisi için koruması gerektiğinin bilincine vardı ölümü yaşayarak…

Bu zamandaki yaşamındaki sevgilisi ile ilgili takıntılı meraktan da kurtuldu.  Çocuklara sevgisi devam ediyor. Ve elbette grafikerlik mesleğini sürdürüyor.

Bu hikaye, regresyon çalışması için bana da çok değerli bir onay hediyesi verdi. Regresyon sırasındaki hikayelerin sadece atalardan DNA yoluyla gelen kayıtlar olmadığını anlamış oldum. 1953 yılında Litvanya’da ölen bir kadının, bu zamanda Türkiye’de DNA’sı olamaz doğal olarak.

Yeniden bedenlenerek tekamül ediyor olmamız,  bilgileri kolektif bilinçten çekiyor olmamız, zamanın içinde gezebiliyor olmamız, ya da DNA’dan açıyor olmamız, herbiri muhteşem olasılıklar…

Üstteki üç olasılığa dördüncüsünü rahatlıkla ekleyebiliriz. Zaman algımız sadece lineer değil, çoklu zamanın içinde herhangi bir zamana girebiliyoruz.  Bin yıllar öncesine ve sonrasına… Aslında fiziğe göre hiç bir yere akmayan zaman, tüm anlarını ŞİMDİ’de gerçekleştiriyor. Ve biz seçtiğimiz zamanı ölçerek açıyor ve yaşıyoruz…

Nesrin Dabağlar

Nefes ve Regresyon Hipnoterapisti

İletişim: 0539 509 23 13