Ağaçların etrafında tatlı bir rüzgâr var dışarıda… Ağaçlar benim verdiğim nefesi alıyor, ben ağaçların verdiği nefesi soluyorum. Aramızda müthiş bir paylaşım var. Benim soluğumun kirini o temizliyor ve ben onun bana hediye ettiği oksijeni, vücudumun hücrelerine ulaştırıyorum. Bu bir mucizenin döngüsü… Bu mucize gerçekleşirken, çam dallarının rüzgârla sevişmesini dinlemek de işin hediyesi. Yattığım yerden hem bu eşsiz şarkı için hem de hücrelerimdeki oksijen için şükranımı sunuyorum, içime derin bir nefes daha çekerek.
Evet, nefes almalıyım ben. Derin, sessiz ve ahenkle… Borcumu ancak böyle ödeyebilirim. Aldığım her nefesin hakkını vererek…
Nefesin hakkını vermeyi nasıl başarırım? Öncelikle onu aldığımı hissettiğim her an için şükran duymak birincil koşulum. Anı yaşamak denilen söylem üstüne birçok söz söylenir. Anı yaşamanın; hiçbir şeyi umursamadan, benliğin isteklerinin peşinden gitmek olduğu sanılır çoğunlukla. Oysaki anda kalmanın en güzel tanımı, andaki nefesin tadını duymak ve onun için şükretmek, şükretmenin sonucunda da yaşam ve evren için gerekeni yapmaktır. Bu şükür, hem kendi bireyselliğinin, hem de tüm çevrenin kadrini bilmenin dengesidir. Bu denge gizemlidir. Tartısının kaçması ile ya kendimizi bitirecek şekilde egomuzun tutsağı olur, ya da acizlikler içinde kalırız. Dengeyi hem kendimizin hem evrenin kefesi için sağladığımızda, gerçek bir bilgelik kazanır, acısıyla tatlısıyla dingin bir hayat yaşarız.
Bu dinginliğin birinci sırrı ise nefestedir. Zihin, bir kimyanın sonucunda kendini bilir ve algılar. Zihnin kendini algılaması ile oluşan farkındalıkla akıp giden yaşamı izleriz. İzlediğimiz eylemlere yüklediğimiz anlamlar ile oluşan duygularımız, bir kimya oluşturur. Korteks ve bilinçaltında depolanan kimyasal moleküller, bizim huzurumuzu, mutluluğumuzu ya da mutsuzluğumuzu belirler. Çünkü hayatı algılamak ana, yorumlamak ise bir belleğe tabidir. Bu algılama ve kayıt işlemlerinin gerçekleşmesi sırasında bedende öyle karmaşık bir sistem devrededir ki, ayrıntılı biyokimya anlatımına ihtiyacımız var. İşte bu biyokimya diyor ki; “Sen nefes ile varsın ve nefes sayesinde andasın, tüm yaşamın da bu anların üst üste eklenip toplandığı bir albümdür”.
Zihnin, duyguların ve de davranışların birer kimya işlemi sonucu olduğu bilmek değerli bir referans noktasıdır. Biyokimya an ile direk bağlantılıdır. An bilgisi, varlığın o anki kimyasının oluşturduğu bir zeminle başlar. Kendiliğinden oluşan bu doğal zemin, üzerine işlenecek yapıyı bilinçlilikle kurar, kurmalıdır. Bu kuruluşun bilinçlilik aşaması nefeste başlar. Nefesin direksiyonuna geçen birey, temel zeminin üzerine kuracağı yapıyı istediği gibi şekillendirme yetisine sahip olduğunu bilir.
Bizim için yaşam döngüsü, dünyada karbon ve oksijenin oluşması sonucu başlamıştır. İlk organik molekül, fermente olan sirke formundaki sıvının moleküllerine karbon eklenmesiyle oluşmuştur. Hücrenin yaşamaya başlaması, sonra dokulaşması, sırasıyla organ, sistem ve organizma oluşması için çok uzun bir zaman döngüsü geçmiştir. Gelişmiş bir organizma olmamıza rağmen temel yaşam dirimi hücrededir.
Hücre kendi içinde yaptığı tüm fonksiyonlar sırasında dışarıyla ilişkisini bir yandan hücre zarının geçirgenliğiyle aktif tutar. Bir hücrenin bir saniyede yaptığı fonksiyon sayısı inanılmazdır. Bu fonksiyonların en temeli de nefesle yönetilen oksijen ile karbonun döngüsüdür. Bu nedenle nefes, hayatı vücuda taşıyandır. Nefes sırasında alınan şey, sadece oksijen değil, yaşamın özüdür. İşte bu özü hissedebilmek, olağanüstü bir bütünün içinde tek bir nokta olan an farkındalığıdır.
Üst üste eklenen anların belleği ile oluşan hayat yolu, nefesin oluşturduğu kimyasal tuğlalarla örülür. Bu yüzden her yaşam, başka bir nefes yoludur. Nefes, bu kimyasal tuğlaları nasıl oluşturur, değineceğiz.
Anatomi ve biyokimya bilgilerinin ışığında nefesi anlatırken, ruhtan, felsefeden, fizikten, zamandan, uzaydan, maddeden, antimaddeden, kadim bilgilerden, yogadan, evrendeki enerji formlarından, kutsal kitaplardan, evrenle ilgili teorilerden, durugörüden, telepatiden, ses biliminden, rezonanstan(tınlaşım), bilinçten, bilinçaltından ve rüyalardan da yolumuz geçer.
Çünkü nefese Hipokratif Tıp ile değil, holistik bakmalıyız. Holistik bakış, ilişkiler ile birlikte bütünün tamamını görmektir. Bu nedenle hipokratif tıbbın verilerini temel bazda bilmeli ama tüm bu bilgileri enerjiler, uzay, evren, tümbilinç ile birlikte değerlendirerek bir varlık bütünlüğü küresi oluşturmak zorundayız. Anatomi bilip, o bedenin üzerinden geçen enerji hatlarını bilmemek olmaz. Organların ve sistemlerin, özellikle bezlerin çalışması ile vücut enerji hatlarının doğrudan bağlantısı vardır. Kinesiyoloji, akapunktur, EFT, Refleksoloji, gibi çalışmalar, beden enerji hatları ve çakralar sistemi ile ilgili kadim bilgi sistemleridir.
Bedenin ve varlığın küreselliğinde nefesi anlayabilmek için bir başka unsur da zamandır. Holistik bakışın küreselliği içinde zaman kavramı çok önemli bir yer tutar. Zira farkında olan bir nefeste organlar ve sistemleri etkileyen faktörlerden birisi de zamandır. Bir kişinin 5 yaşında yaşadığı duygusal bir travmanın 50 yaşındaki karaciğer rahatsızlığının gerçek sebebi olduğunu anlayabilirsiniz. Derin farkındalık için kişinin tüm zamanlarına bakabilmelisiniz. Bunu yapabilmek için iyi bir iz sürücü olmalısınız. İyi bir iz sürücü, duygu kayıtlarının özüne ve bilinçaltına inmeli, inançların tespitlerini yapmalı, hem sığ hem derin sondajlar yapmalıdır. Bu sondajlar zamanın tümünün içinde yapılmalıdır. Çünkü insan aynı anda hem Lineer zaman (idraki zaman) ve küresel zaman (asli zaman) içinde yaşar. Algı idrakiyle farkında olduğu zaman, lineer zamandır. Zamanın küresel olduğunu algılayabilmek ve lineerlikten çıkabilmek ise nefes ile mümkündür.
Gerçek nefes farkındalığı, sadece organsal değil, soyutu da içine alan bütünselliktedir.
Protein, karbonhidrat, yağ, DNA nükleik asitler, vitaminler ve hormonlar hücresel yapının ana zemin taşlarıdır. Hücre içi fonksiyonlar ile en küçük birimdeki yaşam dirimi durmaksızın işlem yapar. Bu işlem için hücre içi yapıda bulunan sistem ve minik organeller üstatlık seviyesindedir. Hücre içinde fonksiyon sırasında DNA asitleri nedeniyle geçmiş ata kayıtları da işin içindedir. Bu gerçek, bu sırada zaman faktörünü sistemin içine dâhil ettiğimizin de kanıtıdır. Anda gelen vitamin, besin ve hormonlar katkısıyla gerçekleşen işlem, andaki zemini yaratırken aslında tüm zamanların üzerinde oturur. Klasik bilim bu faktörü pek dikkate almaz.
Hücre içi kimyayı oluşturan zemin sitoplazma nedeniyle suyun içindedir. Suyun kayıt edici özelliğini bu noktada hatırlamak önemlidir. Su, kendi H20 molekülünü değiştirmeden oluşan molekül gruplarına bilgiyi yükler. Bu bilgi titreşimsel ve dalga kinetiği nedeniyle küreseldir. Suyun her bir hafıza hücresinde 440.000 bilgi hücresi bulunduğu kaydedilmiştir. Bu hücrelerin her biri çevreleriyle kendilerine özgü bir etkileşim sağlar. Bu etkileşim sırasında su, dünya ile ilişkisini bir manyetik band gibi kaydeder. Odadaki elektriği açtığınızda, ona dua ettiğinizde, teşekkür ettiğinizde, öfke duyduğunuzda su değişir. İnsanlar arasında gerçekleşen telepatinin aracısı, hücrelerinde taşıdıkları sudur.
Evrenden gelen tüm enerji dalgaları su aracılığıyla bedene giriş yapar ve andaki hücre fonksiyonuna etki eder. Mikro yaşam dirimi olan hücre, kendi içinde bulunan DNA nedeniyle geçmişten, andaki duygular nedeniyle şimdiki andan, evrenden gelen titreşimler ile de bütünden bilgi alarak işlem yapar. Bu muazzam gerçek, hipokratif bakışla anlaşılamayacak kadar büyük bir küresellik içerir.
Hücre kendi içinde yaptığı tüm fonksiyonlar sırasında dışarıyla ilişkisini bir yandan hücre zarının geçirgenliğiyle aktif tutar. Hücre sürekli üremeye devam eder. Bir insanda her saniye 8 milyon hücre doğar. Bir hücrenin bir saniyede yaptığı fonksiyon sayısı inanılmazdır.
Ve bedenimizdeki özgün ve sistemik en küçük birim olan hücre, varlığımızın tüm bilgilerini taşır. Bu yüzden tek bir hücreye bile aktarılan titreşimsel enerji varlığın tümüne aktarılabilir.
Bu nedenle nefes alırken sadece bedenize değil ruhununuzla da “Can” alışverişi yaptığınızı her an hatırlamalısınız.
Nesrin Dabağlar
iletişim: 0539 509 23 13