Organları yaşatan OKSİJENDİR….
Nefes alırken organlara odaklanma ile organ sağlığına katkıda bulunursunuz…
Kandaki oksijen, dolaşım ve solunum sistemi içerisinde işlemler sonucu hücrelere ulaşır. Kandaki hemoglobin oksijeni tutar ve hücrelere ulaşarak oksijen servisi yapar. Hücreler oksijen ile enerji kazanır ve yaşamını sürdürür. Hücrenin sağlığı ile kandaki oksijen oranının doğrudan bağlantısı vardır. Karbondioksit ve oksijen birbirinin zıddı iki önemli unsurdur. Birisi hayat, birisi ölüm demektir insan için. İkisinin bedenimizdeki gidip gelme ritimleri, yaşam ile ölüm arasındaki dengeyi yaratır. Bu zıt ikili, kanın hacminin içinde ortak bir yüzdeyi kullanır. Bu oran % 8’dir. İkisinin bu yüzdelik hacim içerisindeki oranları karşılıklı olarak sürekli değişir ama total oran olan % 8 asla değişmez. Örneğin, Oksijen oranı 2 ise, Karbondioksit 6, Karbondioksit oranı 3 ise Oksijen oranı 5’tir.
Kanın içindeki oranları ölçen ve nefes alışımızın nasıl olacağını belirleyen eşsiz bir tahlil merkezi vardır, bu Medulla’dır. Medulla, yorulmak bilmeden her an ölçüm yapar ve sanılanın aksine oksijeni değil karbondioksiti ölçerek, nefes ritmimizi yönlendirir. Sinir sistemine baskı yaparak sıkıntı yaratır ve bizi nefes almaya yönlendirir. Hücreye oksijen servisi yapılabilmesi için % 8’lik hacmin içindeki karbondioksitin yüksek değerlere ulaşması gereklidir. Yani hücre, karbondioksiti yükselterek, oksijen talebini ortaya koymalıdır. Talep olmadan, hizmet ve servis alınmaz.
Kandaki oksijen ve karbondioksit miktarı sadece oksijenin tüketimine bağlı olarak değişmez. Sempatik sisteme bağlı gelişen korku, endişe, kaygı, heyecan gibi durumlarda, hücrelerin gerçek oksijen ihtiyacına bağlı olmayan nefes alma komutları da Medulla tarafından verilebilir. Doğal nefesimiz ile Medulla’nın arasına giren bu duygu durumları, Medulla’nın aklını karıştırır. Gerçekte oksijen ihtiyacımız olmamasına rağmen nefes al komutu verildiğinde nefesin doğal ritmi bozulur. Ortaya çıkan durum, yaşamla ölümün arasında gereksiz yere gidip gelmektir. Stres, kaygı, endişe sırasında harcanan fazladan nefesler, ömrümüzden çalınmış nefeslerdir ve israftır. Tam da bu gerçek, nefesimizin döngüsünün bizim tarafımızdan kontrol edilmesiyle, kaygı, stres, korku, mutsuzluk gibi durumların ve de ömrümüzün de kontrol edilebilir olduğunun kanıtıdır.
Endişe, korku, stres sırasında nefes üst solunum yolu ile alınır ve sempatik sistem devrededir. Hızlıca alınan bu nefesler sırasında fazlaca artan oksijen ile kanın asit oranı artar ve onu taşıyan hemoglobin ile oksijen arasında sıkı bir bağlanma oluşur. Bu sıkı bağlanma sebebiyle hemoglobin, hücreye oksijeni bırakamaz, çünkü o oksijene kendisinin ihtiyacı vardır. Bu sırada fazladan nefes alınmasına rağmen, Oksijensiz kalan hücreler nedeniyle organlarda, dokularda yıpranma meydana gelir. Endişe, korku, stres sırasında nefes üzerine odaklanıp, kontrollü ve geniş nefesler alındığında, parasempatik sistem devreye sokulup, kandaki asit düzeyi aşağıya çekilebilir. Alkali düzeyine gelen kanın içindeki hemoglobin- oksijen bağı serbest hale getirilir ve hemoglobinin hücreye oksijen servisi yapması sağlanır.
Nesrin Dabağlar